ŞİZOFRENİ ve DİĞER PSİKOZLAR
ŞİZOFRENİ Toplumda her 100 kişiden 1’inde izlenen ve kişinin zekası tamamen sağlıklı olmasına rağmen gerçeği değerlendirme işlevinin bozulması sonucu oluşan gerçek dışı düşünceler (hezeyanlar), algılama bozukluğu sonucu ortaya çıkan gerçekte olmayan sesler duyma (halüsinasyonlar) ile, duygulanımda sığlık, donukluk ve agresif davranışlar ya da içe kapanma gibi davranışsal sorunlarla seyreden bir hastalıktır.
Uzun süreli (kronik) ve bazı hastalarda da ilerleyici gidiş gösterebilir. Hastalığın ilk tohumları daha küçük yaşlarda atılmaktaysa da, kişinin tedavi gereksinimi 18-19 yaşlar gibi geç ergenlik dönemde ortaya çıkar. Hastalık ya birden akut ve gürültülü bir şekilde başlar, ya da sinsi bir biçimde gelişir.
ŞİZOFRENİ Klinik belirtiler;
Düşünce içeriği; Burada hezeyanlar izlenir. Örn; Kötülük görebileceği, takip edilebileceği, arkasından kendisine zarar verecek işler çevrilebileceğini düşünebilirler. Polis, gizli örgütler, tanıdık ya da tanımadığı kişiler ya da eşi hatta ebeveyni gibi yakın kişilerin kendisine kendisine zarar verebileceklerinden söz ederler. Yemeğine zehir konduğu ya da eşi tarafından aldatıldığı şeklinde şüphe hezeyanları izlenebilir. Bazı hastalarda ise radyo, televizyon vb. iletişim araçlarından kendisine bazı mesajlar verildiği, kafasından geçen düşüncelerin karşıdaki insanlarca okunabildiği ya da onun başkalarının düşüncelerini okuyabildiği, bazı kişi ya da teşkilatların elektronik aygıtlarla ya da telepati, hipnoz gibi tekniklerle kendisini etkilediği, evde, okulda, iş yerinde ya da sokakta gizli kameralar aracılığıyla izlendiği şeklinde hezeyanlar da izlenebilir. Bazıları da diğer kişilerin bakışlarından, gülümsemelerinden anlamlar çıkarır, onların kendilerine bazı imalarda bulunduğunu düşünürler. Bazı hastalar İse ebeveynin kendi gerçek ebeveyni olmadığına, değiştirildiklerine inanırlar. Yine bu hastalıkta dini hezeyanlar da izlenebilir. Örn; kendisine muska ya da büyü yapıldığı, kendisinin erdiği, dini yönden özel görevler verildiği, özel güçlere sahip olduğu vb. gibi.
Düşüncenin yapısı; Hasta için belli bir anlamı olan, ancak diğer insanlara tuhaf gelen bir düşünce sistemi vardır.
Düşünce akımı; Düşünce ler ve çağrışımlar arasındaki mantıksal bağlantılarda kopukluk olduğundan, dağınık ve içeriği fakir bir konuşma biçimi vardır. Çok az konuşur, bazen konuşma sırasında suskunluklar gösterir, konuşmayı sadece evet, hayır ya da bilmiyorumlarla sürdürebilir ya da sorulanlara hiç yanıt vermeyebilirler. Belirli cümle ve kelimeleri ya da karşıdaki kişilerin söylediklerini tekrarlayabilirler.
Halüsinayonlar;
İşitme halüsinasyonları;
Etrafta bir ses kaynağı olmadığı halde, emir veren, onu tehdit edip korkutan, bazen de onu güldüren sesler duyabilir, bu seslerle konuşup cevap verebilirler. Bazıları kendi düşüncelerini ses halinde duyarken, bazıları da sanki iki kişinin içinde karşılıklı olarak konuştuğundan söz ederler.
Görme halüsinasyonları; Aslında varolmadığı halde, bazı insanlar ya da tuhaf nesneler görebilirler.
Koku halusinasyonları; Evine zehirli gaz verildiği ya da kendisinin çevreye pis koku saldığından bahsedebilirler.
Dokunma halüsinasyonları; Bedenine, organlarına dokunan eller ya da bilinmeyen ellerden söz edebilirler.
Tat halusinayonları; İçtikleri ya da yediklerinin tadının değiştiğinden ya da değiştirildiğinden söz edebilirler.
Duygulanım; Yüz ifadesinde donukluk, küntlük, sığlık ve duygusal tepkisizlik izlenebilir. Öfke, kızgınlık izlenebileceği gibi, bazen de yaşamdan zevk alma duygusunda azalma izlenir. Kendi kendine güldükleri de sık izlenen belirtilerdendir.
Davranışlar; Hastalığın alevlenme dönemlerinde şüphe hezeyanları ya da “git ona vur” gibi emir veren halüsinasyonları nedeniyle çevreye karşı agresif ve tehlike yaratabilecek tepkiler gösterebilirler. Hastalğın daha ileri dönemlerinde de içe kapanma, insanlardan uzaklaşma, topluma karışamama, işini, eğitimini sürdürememe (bunlar aslında hastalığın bir belirtisi olmasına rağmen çevredekilerce yanlış olarak kişinin “tembellik” yaptığı ya da isteksiz olduğu şeklinde yorumlanabilir), motivasyonda azalma sonucu çalışamama, hatta “dış dünyaya açılan pencerelerini kapatıp” evden çıkmama görülebilir. Bazılarında kişisel bakım da azalır. Banyo yapmaz, uzamış tırnak ve sakallar ya da kirlenmiş giysilerle dolaşırlar. Bazen de kendi kendilerine konuştukları ya da işittikleri seslerle konuştukları izlenebilir. Tuhaf yüz hareketleri ya da tuhaf davranışlar (başkalarının yanında soyunma vb.) izlenebilir.
Bilişsel bozukluklar; Dikkatlerini bir konuya odaklamada, belirli bir konu üzerinde yoğunlaşıp, anlamada, karar vermede ve de öğrendiklerini kullanmada zorlanır, öğrendiklerini kısa sürede unutabilirler.
Hastalığın nedenleri; Kalıtımsal özellikler (ailenin diğer bireylerinde de bu ya da benzer hastalıkların bulunması) yanında beyin gelişimiyle ilgili sorunların, çocuklukta yaşanan bazı sağlıksız ve stres yaratıcı durumların, hatta geçirilmiş bazı enfeksiyonlar gibi etkenlerin hastalık oluşumunda doğrudan ya da dolaylı olarak rol oynayabildiği öne sürülmektedir.
Tüm bunlar sonuçta beyin kimyasının (özellikle de dopaminerjik ve serotonerjik sistemlerin) bozulmasına neden olurlar.
Tedavi; Hastalığının bilincinde olan ve ilaç kullanmayı kabul eden hastalar ayaktan ve kendi ortamında tedavi edilir. Bazı hastalar ise ilaç kullanmadıkları sürece “ hasta olduklarının bilincinde olmadıklarından” psikiyatriste gitmeyi ya da tedaviyi kabul etmezler. Bu nedenle onlara ilaçlarını kullandırabilmek ve de çevrenin ya da kendisinin zarar görmesini önleyebilmek amacıyla hastane tedavisi gerekebilir.
Tedavide hasta, aile ve hekim işbirliği çok önemlidir. Çünkü hastaların ancak %15’ i bir atak geçirip sonrasında hastalanmadan yaşamını sürdürürken, hastaların %85’inde her tedavi kesiminde hastalık tekrarlamakta (nüks) ve her tekrarlamada hastalık tablosu daha ağarlaşıp, tedavisi de o oranda zorlaşmaktadır. Bu nedenle hastalık belirtileri düzeldikten sonra “yeni nüksleri önleyici tedavi”nin sürdürülmesi çok önemlidir.
Tedavide bozulmuş beyin kimyasını düzeltici ilaçlar (antipsikotikler) kullanılır. Bunlar hastaya, ve onun beynine zarar verici ya da bağımlılık yapıcı özellik taşımazlar. Tıpdaki diğer hastalıklarda ilaç kullanımında olduğu gibi, burada da ilaçların olası yan etkileri konusunda hasta bilgilendirilmelidir. Öte yandan gerek hasta, gerekse ailesine hastalık, nedenleri, hastalığı gidişi, olası sonuçlar ve tedavi konusunda psiko-eğitim verilmelidir.
İlaçların tedavideki temel rolü nedeniyle, hekimi dışında hiç kimse ilaç dozlarıyla oynamamalıdır. Hasta iyileştikçe ilaç dozu da zaten hekimince gitgide (ve onun yeniden hastalanmasını önleyebilecek en düşük düzeylere kadar) düşürülecektir,
İlaç tedavisiyle birlikte gerektiğinde destekleyici terapi ya da bilişsel tedavi uygulanabilir.
Hastaya yaklaşım; Hastalık kronik gidişli olduğundan hasta ve ailesinin çok sabırlı olması gerekir. Elde edilecek olumlu gelişmeler yanında, olumsuz şekilde sürebilecek belirtilerin de olabileceği akılda tutulmaldır. Hastayı suçlayıcı yaklaşımlar (örn; tembellik yapıyorsun, gayret etmiyorsun, çalışmak istemiyorsun vb.) yapılmamalı, aksine kaydettiği olumlu yönler vurgulanmalıdır (örn; ne güzel artık şunlarla başedebiliyorsun, ya da artık şunları yapabiliyorsun vb.). Hastada saçma bir düşünce ya da davranış izlendiğinde, ona bunların hastalığıyla ilgili olduğu açıklanmaldır.
Özellikle sık ilaç kesimi ve bu nedenle de sık nüks izlenen hastalarda uzun süre etkili depo ilaçlar kullanılmalıdır. Hastalığın içe kapanma durumuna neden olduğu hastalarda, olabildiğince onları tekrar toplumsal yaşam ortamına sokucu ve bozulmuş olan işlevselliklerini artırıcı yaklaşımlarda bulunulmalıdır; Örn; Bakkaldan alış veriş yapması, bankaya para yatırması, bazı kurslara gitmesi, spor yapması, fazla sorumluluk gerektirmeyen ufak işlerde çalışması gibi girişimler teşvik edilmelidir.